12.-13. yüzyıl Anadolu Selçuklu sanatı büyük ölçüde Batı Türkistan ve İran üzerinden Anadolu’ya varan, deneyimlerden geçen bir sanat kültürünün ürünüdür. Bu senteze Suriye ve Irak bölgelerinden Anadolu’ya ulaşan Müslüman Arap devletleri Emevi’lerin, Abbasilerin, Eyyubi’lerin, Zengi’lerin de katkısı olmuştur. Selçuk’lar bu zengin mirası bünyelerinde yoğurarak, Anadolu’da Hıristiyan, Bizans ve Ermeni yerleşim bölgelerinde yeniden şekillendirmiştir. Bu sentezde Türkistan’dan gelen Türkmen’lerin, Doğu ve Güney Doğu İslam ülkelerinden göçen sanatkarların, zanaatkarların, inşaat ustalarının yanı sıra, yerel Rum, Gürcü ve Ermeni ustaların izlerini görürüz. Bu devirde Anadolu tam bir insan pazarıydı. Değişik din, dil ve kültürlerden gelen ustaların tasarımları, eserleri Anadolu’da yeniden filizlendi. Bu heterojen toplum 13. yüzyıl sonuna kadar iki yüzyılda olağan üstü bir dinamizmle çok yönlü bir imar faaliyetine girişti ve kökenlerinin zenginliği ile ilginç bir sentez yarattı. Selçuk Mimarisinde harmanlanan Bizans unsurlarını cami, medrese türbe gibi dini yapılar kadar, sur, kale, han, hamam, saray gibi sivil eserlerde de izleriz. Selçuk’lara özgü , İslam sanatı için yeni olan bir çok özellikler yansıtan bu eserlerde bol olarak kullanılan Bizans ve Antik çağ devşirme (spolien) malzeme ile, daha önce o yörede bulunan Bizans eserlerinin ve yollarının izini sürmek mümkün olabilir. Bizans sütun, sütun başlıkları ve kaideleri cami, medrese ve hanlarda aynı fonksiyonlarla , tipik bir Selçuk yapısını şekillendirebilir. Düz veya işli, süslü Bizans lentoları, balustradları, lahitleri, mezar taşları gelişigüzel duvar örgüsüne karışabildiği gibi, orijinal fonksiyonlarına uygun olarak da kullanılabilirler. Bazı örneklerde Bizans devri işli mermerlerin, taşların başka yüzleri tekrardan işlenerek yeniden kullanılır. Selçuk’lar, Bizans malzemesini kendi öz yaratıları ile birlikte, büyük hoşgörü ve uyumla kullanmıştır. Selçuk sanatına özgü, taş kabartma, sembolik aslan, sfkens, çift başlı kartal, tavus, balık, ejder, siren, grifon, hayat ağacı v.s. gibi figürler, Orta Asya inançlarını Bizans gelenekleriyle harmanlayarak camileri, medreseleri, hanları, kaleleri, sarayları süsleyerek karmaşık inanç ve gelenek dünyasının izlerini yansıtır. Benzer motifler ahşap, çini, alçı, seramik, maden, kumaş eserlerde de izlenir. Bizans bazilikalarının etkisini yansıtan, planları uzunlamasına yönelen, orta sahınları daha yüksek ve geniş tutulan, çoğu kez orta sahının aksında kubbe veya “aydınlık feneri” olarak isimlendirilen bir açıklıkla aydınlanan Selçuk camileri ve hanların kapalı kısımları, Selçuk-Bizans harmanlanmasının ilginç örnekleridir. Çeşitli mimari unsurlarda da Selçuk’ların Bizans’tan esinlenen değişik sunumlarını izleriz.
The Anatolian Seljuq art of the 12th and 13th centuries was to a great extent the product of artistic culture that wove its way to Anatolia through Iran and Western Turkistan. Arab-Islamic tribes coming to Anatolia from Syria and Iraq such as the Umayyads, Abbasids, Ayyubids, Zangids also made their contribution. Absorbing this rich heritage, the Seljuqs combined it with their own identity, and settling in Christian, Byzantine and Armenian territories formed a new culture. Traces of Turkmens coming from Turkistan, of artists, artisans and construction masters emigrating from eastern and southeastern Islamic countries as well as traces of local Greek, Georgian and Armenian masters can be observed in this synthesis. During this period Anatolia was a great mixture of people with different identities. The designs and works of art by masters of different religious, language and cultural origins took root once more in Anatolia. This heterogeneous society undertook wide-ranging constructional activities with an extraordinary dynamism for two centuries until the end of the 13th century and a very curious synthesis emerged due to the richness of its origins. The Byzantine elements blended in the Seljuq architecture are observed not only on the religious structures such as mosques, madrasas and türbes but also on civic structures such as city walls, fortresses, hans, hammams and palaces. These works reflect many features peculiar to the Seljuqs and new to Islamic art. The spolia materials of the Byzantine period and Antiquity re-used in their constructions may lead us to the traces of former Byzantine works and roads in that region. Byzantine columns, capitals and bases retain their functions this time in mosques, madrasas and hans, thus enhancing a typical Seljuq structure. Plain or decorated, Byzantine lintels, balustrades, sarcophagi, tombstones may be found embedded in masonry or re-used retaining their original function. In some cases, Byzantine marble slabs decorated on one side are redecorated on the plain sides and re-used by the Seljuqs. This Byzantine material, combined with their own creativity, was used with tolerance and harmony. Figures carved in relief on stone, such as the symbolic lion, sphinx, double-headed eagle, peacock, fish, dragon, siren, griffin, and tree-of-life, are peculiar to the Seljuq art and blend the central Asian faiths with Byzantine traditions decorating the mosques, madrasas, hans, fortresses and palaces and reflecting traces of a very complicated world of faiths and traditions. Similar motifs can also be found on works of wood, tiles, plaster, ceramics, metal and textile. The Seljuq mosques and the covered sections of hans are curious examples of the Seljuq-Byzantine blending and reflect the influence of Byzantine basilicas with their oblong rectangular layout with the wider central aisle stressed with a higher roof and a dome or a cupola for lighting. It is possible to trace various Byzantine elements in Seljuq architecture, some of which will be presented in this paper.